Bir gün, gökyüzünde kara bulutlar toplanmıştı.
في يوم من الأيام، تجمعت غيوم سوداء في السماء.
Küçük serçe yuvasında oturuyordu.
كان العصفور الصغير جالسًا في عشه.
Annesi ona şöyle dedi:
قالت له أمه:
— Yağmur geliyor, dışarı çıkma.
— المطر قادم، لا تخرج.
Ama küçük serçe çok meraklıydı.
لكن العصفور الصغير كان فضوليًا جدًا.
Pencereden dışarı baktı ve yağmuru izlemek istedi.
نظر من النافذة وأراد أن يشاهد المطر.
Uçtu dışarı.
فطار إلى الخارج.
Yağmur başlamıştı.
كان المطر قد بدأ.
İlk damlalar yere düştü.
سقطت أولى قطرات المطر على الأرض.
Küçük serçe önce eğlendi, ama sonra çok ıslandı ve üşüdü.
في البداية استمتع العصفور، لكنه تبلّل كثيرًا ثم شعر بالبرد.
Uçamaz hale geldi.
ولم يعد يستطيع الطيران.
Birden bir çocuk onu gördü.
وفجأة رآه طفل.
Onu elleriyle aldı, cebine koydu ve eve götürdü.
أخذه بيديه، ووضعه في جيبه، وأخذه إلى المنزل.
Sıcak bir yere koydu.
وضعه في مكان دافئ.
Küçük serçe orada kurudu, ısındı ve mutlu oldu.
جفَّ العصفور هناك، وشعر بالدفء، وأصبح سعيدًا.
Ertesi gün tekrar gökyüzüne uçabildi.
وفي اليوم التالي، استطاع الطيران في السماء مرة أخرى.
Ama artık annesinin sözünü dinlemesi gerektiğini öğrenmişti.
لكنه تعلّم أنه يجب أن يستمع إلى كلام أمه.