Kralın biri, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş.
وضع أحد الملوك صخرة ضخمة على الطريق المؤدي إلى القصر.
Kendisi de pencereye oturmuş.
وجلس هو عند النافذة.
Acaba bu kayayı kim yoldan kaldıracak diye izlemeye başlamış.
وبدأ يراقب ليرى من سيرفع هذه الصخرة عن الطريق.
Günler geçmiş.
مرت أيام.
Saraya ülkenin en zengin adamları gelmiş.
وجاء إلى القصر أغنى رجال البلاد.
Tüccarlar gelmiş.
جاء التجار.
Saray görevlilerinin biri gelmiş, biri gitmiş.
جاء بعض موظفي القصر وذهبوا.
Vatandaşlar gelmiş.
جاء المواطنون.
Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girmişler.
جميعهم داروا حول الصخرة ودخلوا القصر.
Gelenlerin çoğu kralı eleştirmiş.
أغلب الزوار انتقدوا الملك.
Halkından bu kadar vergi almasına rağmen onlara hizmet etmediğini, yoldaki bir kayayı bile kaldırmadığını söylemişler.
قالوا إنه رغم جمعه هذا الكم من الضرائب من الناس، إلا أنه لا يخدمهم، حتى إنه لم يرفع هذه الصخرة عن الطريق.
Gelenler yüksek sesle konuştukları için kral söylenenleri duymuş.
ولأن الزوار تحدثوا بصوت عالٍ، سمع الملك ما قالوه.
En sonunda saraya bir köylü çıkagelmiş.
وأخيرًا جاء فلاح إلى القصر.
Adam saraya meyve ve sebze taşıyormuş.
كان الرجل ينقل الفواكه والخضروات إلى القصر.
Sırtındaki sepeti yere indirmiş.
أنزل السلة التي على ظهره.
Kayayı yerinden kaldırmak için uğraşmış.
وحاول رفع الصخرة من مكانها.
Zorla da olsa kayayı yolun kenarına itmiş.
ورغم صعوبة الأمر، دفع الصخرة إلى جانب الطريق.
Sepetini sırtına alırken yerde bir kese görmüş.
وعندما حمل سلتّه من الأرض، رأى كيسًا هناك.
Keseyi açmış.
فتح الكيس.
İçi altınla doluymuş.
وكان مليئًا بالذهب.
İçinde bir de not varmış.
وكان هناك ملاحظة بداخله أيضًا.
Notta "Bu altınlar kayayı yoldan kaldırana aittir." yazıyormuş.
وكان مكتوبًا في الملاحظة: "هذا الذهب يعود لمن أزال الصخرة عن الطريق."
Kralın da imzası varmış.
وكان عليها توقيع الملك أيضًا.
Köylü birden zengin olmuş.
فأصبح الفلاح ثريًا فجأة.